|
|
Aşkın Anatomisi-Aşk Bir Hastalık Mı?
Okan Bayülgen tam da Sevgililer Günü'nde ne de güzel söyledi. Aşk, bir hastalıklı durumdur diye. Normal bir şey değil ki, aşk. Kendini değil de bir başkasını bu kadar düşünmek, onun için her şeyi yapabilecek duruma gelmek, uğruna ölmek, öldürmek,... Doğa üzerinde yaşayan her canlının doğal dürtüsü olan "yaşamda kalma savaşı", neden aşk söz konusu olunca silinir gider ve insan neden aşağılanmaya, acı çekmeye böylesine karşı konulmaz bir biçimde kapılır. Bilim adamları, aşkın bir hormonal değişim ya da bir kimya oyunu olduğunu söyleye dursa da aşk aslında simyadır. İnsanı altına çevirme sanatıdır. Aşkla başlar yaşam ve aşk, olanın üzerine bir yağmur gibi iner, gözler sadece güzel olanı görür. Andre Maurois buna "aşkın kristalizasyon etkisi" demiştir. Görülen her şey pembedir. Kan basıncı artar, hafif bir esriklik bedeni sarar. Bu yüzden şarap aşkın içkisidir, ister kırmızı, ister pembe olsun. Kan rengi ile anlatılır aşk, her ne kadar pembe ile tasvir olsa da. Kan, yaşamın dirimidir, devamıdır. Bedenin her yerini kaplar. Aşk Hastalığı derler adına.. Yemekten, içmekten kesilir insan. Ayrılığın rengi sarıya dönüşür tenin rengi, cevap alınmazsa. Ama bir de karşılıklıysa ten güzelleşir, renklenir. Bahar gelir yüreğin odalarına. Aşık kadınların güzelleşmesi boşuna değildir. Ostrojen hormonunu salar beden seven erkeğin dokunacağı her alana. Aşıklar kalple anlatır aşkı. Çünkü aşkın sesini duyuran tek organdır kalp. Ritmi hızlanır, yüreğin sesinin duyulacağından korkulur. Anatomi kitaplarının kapağına aslında koca bir kırmızı kalp resmi çizmeli ve içine de şöyle yazılmalı : Sen, Ben ve Aşk...
|
|
|
İlk Aşk ve Aşkın Ay Hali
Onunla olan aşkımızın ifadesi kokulu silgiyi birlikte koklamaktı. Bu ikimize özeldi. O benim için, ben onun için özeldim. Kokulu silgi de bu özel olanın leitmotivi idi. Ama "aşk" sözcüğünü kullandığımda artık ergenlik dönemi başlamıştı ve ayna karşısında sivilce sorununa nasıl çareler bulacağım kaygısı da. Annemden gizli hafif makyaj denemeleri ve dore renkli çanta hevesi de ardından geldi. Limonatalı mezuniyet çayında topu topu dans etmiş idik, öyle yakın duruş değil ve her ikimizde kötü dans ediyorduk, ama yaptığımız dansa öylesine bağlıydık, o an dünyanın en iyi dans eden çifti biz gibiydik. Üniversitede artık "kadın" olmadıysam bile "kadın" lafını kendime yakıştırmaya başlamıştım. Ama o da sınırlı okul çevremdeki grupta. Bu fanusun dışında söylemeye ise yürek isterdi. "Galiba ben aşığım" dediğimde okul bitmiş ve ilk işimin ilk maaşını almıştım. Hemen ona gidip bir kaşkol almıştım. Ama onunla evlenmedim. Çünkü gerçek aşk, şu yağmur altında oturduğum burnu kemerli beyfendiydi. İkinci çocuğumuz doğduğunda ben otuzunda o ise otuzikisindeydi. Ama aşık olduğumuzu çocuklar gibi söyleyemez bir utangaçlık üzerimize evlilikle peydah olmuştu. Sadece bize özel anlarda söyleyebiliyorduk. Ama hala aşıktık. Torun doğduğunda kızım sormuştu "anne aşık mısın hala" diye. Utangaçlık evliliğin vazgeçilmezidir. Utanıp "kızım bu yaşta benim aşkla ne işim olacak" demiştim. Ama dediğimden dolayı da öylesine bir suçluluk duygusu duymuştum ki. Hastanenin kafesinde sigara içen, artık saçları aklaşmış ve bir by-pass geçirmiş o kemer burunlu beyfendiye hala aşıktım. Bir bahane uydurup kızımın yanından ayrılıp aşağıya indim. Kafenin en dibindeki masada oturmuş, yakın gözlükleri ile gazete okuyordu. Gittim yanına oturdum. "Kız nasıl? Bir şey mi oldu?" diye kaygıyla sordu. "Hayır" dedim tebessüm ederek. "Bana da bir kahve ısmarlarsın diye geldim." Sonra her zamanki gibi omuzlarına düşen bir kaç ak saçı alarak ceketini düzelttim. Ama atamadım saç tellerini yere. Aldım ve avucuma sakladım.
|
|
|
Karşılıksız Aşkın Acısını Hiç Çektin Mi?
Van Gough karşılık bulamadığı aşkı için kulağını kesmişti. Karşılıksız aşk çekmeyen anlamaz bu duyguyu. Ben Semiha için bir kulak değil iki kulak keserdim ama gidip veremeyecek kadar utangaçtım. Niye bana karşılık versindi ki? Hem yakışıklı değildim, hem de con con giysilerim yoktu. Peder ise sadece okula gelip gidecek kadar harçlık verirdi. Eh o da ne yapsın, istasyonda gişe memuru bir baba olarak gücü bu kadarına yeterdi. Semiha hiç bilmedi ona olan aşkımı. Ama ben Semiha için "yokluğunda çok şiirler" yazdım. Bir annem bildi bu aşkı, ama anlamadı Semiha'ya aşık olduğumu. Adını bile yazamazdım ki. Hep akrostişti yazdıklarım, bir bana özel. Yazdığım kağıtları hemen buruştururdum. Bizim pencerenin önünden geçerken perdenin arkasından izlerdim onu ve bazen tam da bizim pencerenin önünde durup bir komşu teyze ile sohbet ederdi. Sanki perdenin üzerindeymişcesine elimle dokunurdum ona. Hayatımda onunla bir kere konuşabildim. O da annemden Bayan Ören nakış ipi istemek için geldiğinde. "Meftune Teyze yok muydu?" "Çarşıya çıktı." "Nakış ipliği isteyecektim. Biz de bitti de. Neyse ben gene gelirim." Ama gelmedi. Olsun ben onunla kafamın içinde yüzlerce konuşma yapıyordum. Bu konuşmalarla uykuya dalıyordum. Olur olmaz söyleyip duruyordum "gizli aşk bu, söyleyemem derdimi hiç kimseye" şarkısını. Bir tek bu şarkıda neşelenirdim. Semiha ile benim, "bizim şarkımız"dı. O bilmese bile. Böylesine bir büyük aşktı Semiha. Ama şimdi bu aşkın ne zaman ve nasıl bittiğini hatırlamıyorum bile. Hatırladığım tek şey nasıl acı çektiğim...
|
|
|
Platonik Aşkın Önlenemez Yokoluşu
Seksin tabu olduğu dönemin armağanıdır, platonik aşk. Ama cinsel soğukluk, cinsellikten korkunun maskesi olarak da kullanılması pek olasıdır. Puriten ahlak anlayışı pek sever platonik aşkı. Platon'un da aşk üzerine pek sağlıklı laflar ettiği iddia edilemez gerçi. Her şey idealize edilirken filozof aşkı da almış haute-couture tarzda yorumlamıştır. Ama modern yaşama bu elbise bir kaç beden dar gelmiştir. Cinsel Devrim naraları atan 68 kuşağı cinselliği de devrim gibi tüketince, Wilhelm Reich'a düşmüştür aşktan özür dileme görevi ve aşktan arındırılmış cinselliğin soysuzluğuna verip veriştirmiştir. Cinselliği tüketmekten yorgun Batı bu kez tekrar keşfetmek istemiştir, platonik aşkı ve Cosmopolitan sayfalarında tekrar paketleyip tüketime sunmuştur. Seks yapmadan yanyana yatarak ısrarla ilişkiye böyle devam etmeye çalışanların öykülerini, bu öyküler pek bir popüler olmuştur. Bir tür "kim nefesini daha uzun tutacak yarışması" yapılmıştır. Ama Freud her seferinde şu hidrolik sistemi ile çıkıvermiştir sahneye. Bastırılan duygular, kapalı kazan içinde kaynayan su gibi buhar basıncını arttırır. Platonik aşk bir tercih olarak saygı gösterilmeyi tabii ki hak eder, ama ısrarlı bir yaşam biçim olarak savunulmasına gelince, Adem ile Havva'yı hatırlamakta fayda var.
|
|
|
Aşk Var Mı Aşk?
Ona aşıktım, gerçekten. Ama ne zaman bitti, nasıl bitti bilemedim. Ama bittiğini bildim. Şu yanımda yatan adam ne zaman benim için bir fazlalık olmuştu, ne zaman yellenmesi gözüme (daha doğrusu kulağıma) batar olmuştu? Ne zaman "aman gene geldi" demeye başlamıştım. Aşk bitmişti. En zor şey ölen aşkın cenazesini kaldırmaktır. Kimse ilk söyleyen olmak istemez. Kimse ileride olacakların mesuliyetini tek başına almaya cesaret edemez. Ya mutlu olmazsam korkuları hop deyip dümeni ele alır. Ben de söyleyemedim ve böylece iki yıl daha geçti ve bir gün hangimizin ilk söylediğini fark edemeyeceğimiz bir kavgada ayrılmayı telaffuz ettik. Telaffuz ettiğimiz sözcük soğumadan da ayrıldık. Biz de albümlerdeki ikili resimleri temizledik. Ortak anıları olan eşyaları tanıdıklara ya da eskicilere verdik. Veremediklerimizi elden geçirdik. Aşkı kazıdık tüm gücümüzle. Geride hazımsızlık yaratan, midede mi kalpte mi olduğu belli olmayan bir yumru kaldı. Sert, taş gibi. Ruh eşi, hayat arkadaşı sözlerini duyduğunuzda bu yumru kendini hatırlatır. Bilirsiniz artık aşık olmadığınızı ve bilirsiniz aşkı kaybettiğinizi.
|
|
|
Bir Aşk Şarkısı ve Aşıklar Kartı
Tarot sever misiniz? Tarot'un 6. kartıdır "Aşıklar Kartı". Kimi Tarot yorumcuları "karar" kartı der. Ama ona yakışan isim asıl "Aşıklar Kartı"dır. Keltik Çaprazı ya da Rahibenin Sırrı açılımlarında çıktığında bu kart çok şey söyler. Büyük Arkana kartlarındandır. Arkana, latince Arcanus'tan türemiştir ve gizem, esrar anlamındadır. Aşka dair ise, Tarot'a sorunuz, Aşıklar Kartı "yoğun bir sevgiyi" ifade eder. O gece beş kere tahta kabından çıkarıp ipek bezle kaplı Tarot kartlarımı açtım ve beşinde de Aşıklar Kartı çıktı. Bir tesadüf müydü? Tesadüf ise radyoda çalan şarkı da mı bir tesadüf idi... "You are my destiny, you are my memory.."
|
|
|
Unutulmaz Bir Aşk Hikayesi
Onların aşkı ne "Devlerin Aşkı" idi ne de "Yüzyıllın Aşkları"ndandı. Birbirlerinin ilk kadını ve ilk erkeğiydiler. Kadın bir yaşında babasını, erkek ise bir yaşında annesini kaybetmişti. Kadın bir baba arıyordu, erkek ise bir anne. Küçük bir kasaba düğünüyle evlendiler ve birlikte bir başka küçük kasabaya gittiler. Erkek memurdu. İki tencere, dört tabaktan oluşan mutfaklarında o tahta masaya ne oturup ne konuşmuşlardı. Onları ne kadar o halleri ile hayal etsem de başaramıyorum. Fotoğraf çektirmek önemli bir işti o zamanlar. Onlar da çektirmişti. Ama her fotoğrafta görürdünüz, özel hazırlandıklarını ve aslında bayramlıklarını giyerek fotoğrafçıya gittiklerini. Mürekkeple yazılmış notlar vardı her fotoğrafın arkasında. Bu önemli anlarının unutulmamasına adanmıştı yazılar ve üçüncü okuyucuya hitap ediyordu cümleler, ölçülü ve olanı daha iyi gösteren. Sonra bizler geldik. Aile fotoğraflarında boy göstermeye başladık. Altı bez bağlı orlondan zıbınlarımız içinde, Cumhuriyet Bayramı'nda, bingo oynarken, bir aile yemeğinde... Bizsiz fotoğrafları o kadar azalmıştı ki. Her yerden çıkmıştık. Hafif hafif kilo almaya başlamışlardı. Erkeğin alnı açılmış, kadının saçları artık belinde değildi. Hepimiz evden ayrılana dek, ikisinin başbaşa kalacaklarını ve kardan ulaşamadığımız o günde telefonla onlarla konuşurken onları terk edip gitmenin garip bir sızısını içimizde hissedeceğimizi bilemezdik. Onlar bizim annemiz ve babamızdı. "Biz aşığız" dememişlerdi hiç bir zaman, belki de utangaçlıklarından belki de aşık olmadıklarından. Ama çocuklar anne ve babalarının aşık olduklarına inanmak ister. Aşk, anne ve babaya en yakışan duygudur. Onların aşkı ne "Devlerin Aşkı" idi ne de "Yüzyıllın Aşkı", ama benim şu ana kadar gördüğüm en güzel aşktı.
|
|
Sen Arkadaşımın Aşkısın
Dario Moreno mu söylemişti bu şarkıyı.. Yanılıyorsam affola. "Sen arkadaşımın aşkısın" zor bir şarkıdır. Ben de aşık oldum arkadaşımın aşkına. Hem arkadaş olduğum için onun aşkını ballandıra ballandıra anlatmasına sabır göstererek hem de arkadaşımın aşkına körü körüne aşık olarak geçirdim koca bir yazı. Bir yaz aşkıydı işte. Ama neden arkadaşımın aşkına aşık olmuştum ki. Neden olmayayım ki. Aynı tip pantolon giyen, aynı yemekleri, aynı müziği seven iki arkadaşın aynı kıza sevdalanmasından doğal ne olabilir ki. Hele üçlü gezmelerde yaşadığım, eh ne de olsa arkadaşıydım, bana güvenebilirdi, bana dokunmasının anlamı onun için dostluk adınaydı, ama ya benim için? Kimselere fark ettirmeden yaşamak aşkı, tam da kıyısında durup denize dokunamamak, sadece dalgaların sesini dinlemek ve her seferinde kıyıdan dönmek. Tüm yaz boyunca sürdü. Hiç bir umut ya da ümit doğmadan. Söylemedim Orhan'a, ta ki yıllar sonra bir ocak başı sohbetimizde maziye daldığımız o akşama kadar. Orhan rakısından bir yudum alıp alıp dedi ki, "Vay namussuz, bilseydim paralardım seni. Hesabını sen ödüyorsun bu akşam!"
|
|
|
Yasak Aşk, Aşk Yasaklanabilir Mi?
Yasak aşk geniş bir kavramdır. Çölde yön bulmaya benzer. Ama en kısa tarifi olmaması gerekene aşktır. Evlilik dışı yaşanan aşktan enseste kadar uzunca bir çizgide salınır. Ama her seferinde yasağın sınırlarına kendini vurur. Tabudur. Ahlak yasaklamıştır, kanun yasaklamıştır, din yasaklamıştır, koca yasaklamıştır. Yaşanılmaması gerekendir. Buna rağmen yaşanır. Yaşayanlar gözlerini budaktan sakınmaz. Bedeli vardır. Ödeyecekleri bedeli bile bile uzanırlar aşka. Bazen idam, bazen cinayet, bazen toplum dışına atılmak, bazense recm usulü ölümdür cezası. Tıpkı Suudi Arabistan'da yıllar onca taşlanarak öldürülen Prenses Mişa'nınki gibi. Geriye ise ne atılan taşlar, ne yazılan mahkeme kararları, ne de kanlı bıçak kalır, geriye bir tek aşk kalır.
|
|
Sonsuz Aşk Sonsuza Giderken
"Hayalet" (~Ghost) filminde ağlamayan yoktur herhalde ya da "Altıncı His" (~The Sixth Sense) filminde. Her ikisinde de ölen eşi ile yaşayan eş arasındaki uçurumun burukluğu beyaz perdede gezinir. Son zamanlarda moda oldu, "ruh eşi" lakırdısı. "Ben Evleniyorum" pembe dizilerinden ciddi kelam eden hatun kişilere kadar her cenahta aldı başını bir "ruh eşi" arayışı. Karma felsefesinden mi yoksa Yin-Yang'tan mı coşup çıktı bilemem ama bildiğim bir gerçek var ise "sonsuz aşk" iyi satıyor, nereye iliştirilirse iliştirilsin. Bazen bir reklam filminden fırlıyor, bazense bir filmden. Gerçekten hepimiz "sonsuz aşk"ı mı "aşkı" mı arıyoruz. Var mı sonsuz aşk? Hani ölüp gidince buharlaşan yaşamın perde arkasında süren bir aşk. Kim bilebilir ki? Ama bildiğim bir başka şey daha var, ister adı sonsuz olsun ister sonlu olsun aşk, her canlıya dair bir duygu, haber bültenlerinin birindeki bitiş mottosundan uyarlarsak, "her nerede yaşanılıyor veya yaşatılıyorsan selam olsun sana aşk!"
|
|
|
Aşk Gemisinde Aşık Olmak
Dallas'dan önce başlamıştı Aşk Gemisi. Her dizide ayrı bir aşk hikayesi işlenirdi. Ama müretebat değişmezdi. Yolcular gelir, Aşk Gemisi Acapulco'ya doğru demir alır ve aşklar da başlardı. Yakamozda ve salondan gelen dans müziğinin eşliğinde en kralı yaşanırdı aşkın. Ülkecek otururduk Aşk Gemisi'ni izlemeye. TRT'de yayınlanırdı ve siyah beyazdı. Henüz TRT1 yoktu. 70'li yılların naif duygularına daha veda etmemiştik. Ama sonra Dallas ile tanıştık ve aşkın aslında nasıl da entrikalar ve sahtekarlıklarla örgülenebileceğine tanık olup hayretlere gark olduk. Yine geçtik ülkecek ekranların karşısına, Pazar geceleri. Fabrikalarda vardiyalara ara verildi Dallas yayınlanırken, iş kazası olmasın diye. Çok sevdik Dallas'ı, bağlandık, hastası olduk. Yıllar sonra bu eski bağımlılığın küllerini eşeledi Asmalı Konak ve onu da çok sevdik. Ama İkinci Bahar dizisi Aşk Gemisi günlerinin anısına saygı idi, hem de hiç ona öykünmeden. Birlikte söyledik Sezen'in şarkısını Samatyalılarla. Aşk Gemisi, Samatya'ya yanaşamasa da Karaköy rıhtımına bir kez demirledi. Artık 90'lardaydık. Türkiye "tüketim toplumu" gemisine çoktan binmiş, "benim memurum işini bilir" ülkesine doğru akıntıya kapılmıştı. Gazetelerde küçük bir haber olarak kaldı, Aşk Gemisi'nin gelişi. Görmeye giden pek olmadı. Çoktan unutulmuştu. Aşk unutulduğunda en çabuk ölen duygu değil miydi?
|
|
|
Aşkın Seremonileri
Aşkın seremonilerini saymakla bitiremezsiniz. Ama bir kaç tanesini anmakta fayda var.
- Ucu yanık mektup ya da fotoğraf, sevenin yüreğinin yandığına delalettir.
- Düşürülen işlemeli mendil aşka davettir.
- Aşık olunan kadının ayakkabısından içilen şampanya aşkın büyüklüğüne işarettir.
- Kırmızı tek gül aşka dair her şeydir.
- Muhallebiciler aşıkların kutsal mekanıdır.
- Aşık olunan kadının penceresinin önünde söylenen serenatlar aşkın dile gelişidir.
- Aşk şiirleri aşıkların vazgeçemediğidir.
- Mum ışığında yemek aşkın atmosferinde seyahattir.
- Evlilik aşkı öldürür mü bilinmez ama alyans, aşk seremonilerinde en iddialı olandır.
|
|
|
Marjinal Aşk Olur Mu?
"Marjinal aşk" olur mu? Bizce olmaz. Aşk, aşktır, ister kadın ile erkek arasında olsun isterse kadın ile kadın, erkek ile erkek arasında olsun. Aşk kadar yaygın bir duygu, marjinal olabilir mi? Ama Verlaine'ın Rimbaud'ya olan aşkı marjinal aşk sınıfına alınmıştır. Sapho'nun şiirleri de aynı şekilde marjinal aşk şiirleri damgasından kurtulamamıştır. "Oscar Wilde Dorian Gray'in Portresinde marjinal aşkını anlatmıştır" der eleştirmenler, Hemingway'e, Scott Fitgerald'a ablalık yapan ve Kayıp Kuşağın biricik direği Gertrude Stein da kurtulamamıştır bu kisveden. Virginia Woolf ağzında eveleyip geveleyip anlatamamışsa da onu en güzel Murathan Mungan anlatmıştır, Kırk Oda kitabındaki Aşkın Gözyaşları Ya Da Rapunzel İle Avare isimli öyküsünde. Şöyle yazmıştır Mungan öykünün bir yerinde : "Büyük aşklar, büyük hayatlar için yaratılmış insanlar büyük yaşayamayınca yüreklerini nereye sığdırırlar? hangi hayatlara sığınırlar? hangi mucizelere?"
|
|
|
Aşkım Çiçek Açtı : Aşk ve Çiçekler
Kırmızı Gül; Sessiz İstek
Beyaz Gül; Gerginlik
Pembe Gül; Güzellik
Sarı Gül; Ayrılık, Kıskançlık
Mavi Gül; İlahi Aşk
Lale; Asil Aşk
Beyaz Lale; Kaybedilen Aşk
Sarı Lale; Umutsuz Aşk
Pembe Lale; Aşkta Anlayış
Kırmızı Krizantem; Seni Seviyorum
Menekşe; Ketum Aşk
Kamelya; Mağrur Aşk
Gelincik; Mazlum Aşk
Salkım; Geçici Aşk
İris; Aşk Hatırası
Sıklamen; Aşk Haberi
Papatya; Uysal Aşk
Küpe; Hoppa Aşk
|
|
|
21. Yüzyılda Aşk : Aşka Koşmak
20. yüzyıldan devraldığımız Aşk Endüstrisini 21. yüzyılda da büyütmeye kararlıyız. Diziler, filmler, kitaplar, hediyeler, reklamlar, giysiler, takılar, parfümler, sabunlar,... kısacası her ürün aşka bulanarak raflara konuyor. "Kocası yerine deterjanına aşık olan kadınlar", "aşkı uğruna çikolatasından vazgeçmeyen erkekler" 21. yüzyılın aşka koşan insan manzaralarından. Biz aşkı çok sevdik. Anneler Günü buluşundan sonra Sevgililer Günü ikinci büyük buluş oldu. Ama Babalar Günü hala satış grafiklerinde bu iki günü yakalayamadı. Bir Sevgililer Günü maniası peydah oldu ki sorma gitsin. Kredi kartı ekstrelerinden, sms mesajlarına dek her yerde aşk eşantiyon olarak verildi. Aşkın doğuşunu laboratuvar ortamına alıp kameralar altında aşık adaylarını izlemeye koyulduk. Ünlülerin aşklarına pek bir merak saldık. "Tek gecelik ilişkileri"ni aşk olarak satmak ünlülerin de işine geldi. Bizler de yalan olduğunu bilsek de bu yalandan rahatsız olmadık. Lady Diana'nın yaşadığı acı dolu aşk hikayesinin benzerleri her gün yaşanıyor olsa da onlara daha çok üçüncü sayfada kanlı haberler olarak yer verip Lady Diana'yı ayrı tuttuk. Jeniffer Lopez ile Ben Affleck mi yoksa Jeniffer Aliston ile Brad Pitt mi diye iddialara girdik. Tom Cruise'un Nicole Kidman'dan ayrılmasına içerledik. İbrahim Tatlıses'in Derya Tuna'dan ayrılmaması için ana haber bültenlerini devreye soktuk. Sinan Çetin'in Film Gibi dramasında aşıkların ayrılıklarının bitmesi için kendimizi dua ederken bulduk. Kısacası, sözün özü, netice olarak, son tahlilde efendim "aşk" 21. yüzyılda da satış grafiklerine paralel olarak maraton koşmaya devam edecek.
|
|
|